27 Ekim 2013 Pazar

FARKINDALIK FARK YARATIR

 

Herkes gibi üniversite eğitimin önemli olduğunu düşünmekle beraber üniversite süresi boyunca dersler dışında hocalarla, arkadaşlarla yapılan muhabbetlerde öğrenilenen bilgilerin çok daha kalıcı  ve  hayat yolunda yön gösterici olduğunu fikrini her zaman savunurum. 

Üniversitede bölüm başkanımız Prof. Dr. Abdullah Uçman’ın bizlere aktardığı “Farkındalık zekanın yarısıdır.” sözü benim için  bu önemde bir söz oldu. 

Farkındalık ya da felsefi olarak epistemolojik idrak (daha cool duruyor epistemolojik idrak deyince) en kısa tabiriyle kişinin davranışlarının  bilincinde olması  demek.  Farkındalık üzerine çok sayıda makale ve kitap yazılmış olmasına rağmen benim bunlardan çıkardığım ortak sonuç: “Dünya ile farkındalığımız ölçüsünde ilişki kurup hayatımızı bu ilişkiye göre sürdürürüz.” Bu durumun en bilinen ve çarpıcı örneği olarak ise ünlü dedektif Sherlock Holmes’i gösterebiliriz. Holmes’in hikayelerini ve onu konu alan filmleri hatırlarsak bunların tümünde Holmes’in çevresindeki diğer insanlarının bakıp da göremediklerini idrak ederek olayları çözüme kavuşturduğunu hepimiz biliriz.

Günümüzde farkındalık başta pazarlama ve iletişim sektörü olmak üzere tüm sektörlerde başarıya ulaşmanın en önemli anahtarlarından biri konumunda.  Zira günümüzde digital medyanın geldiği noktada bir gün içerisinde binlerce hatta belki de daha fazla görüntü demetine mahruz kalıyoruz. Bunlar karşısında zihnimizi her zamankinden biraz daha açık tutarak hem iş hem de özel hayatımızda bizi başarıya ulaştıracak insight’ları yakalayabilir ve üstadımız Sherlock Holmes gibi bu görüntü demetleri arasında ilişki kurarak istenilen sonuca ulaşabiliriz. Bu noktada farkındalığı artırmak için ilk önerim yolda yürürken doğrudan yere bakmak değil kafayı kaldırıp gökyüzünün o anki durumunu idrak etmek, tabi bunu metro, metrobüs, maç kuyruğu gibi yerlerde yapmamanız fiziki ve psikolojik sağlığınız açısından ısrarla önerilir:)

20 Ekim 2013 Pazar

ŞİFRELİ KANALLAR



A milli futbol takımımız kaç sene önce Dünya Kupası'na katıldı?
Eğer 2018 Rusya'ya gidebilirsek 16 sene olacak.

A milli basketbol takımımız 2013 Eurobasket'te kaçıncı oldu?
Sonuncu.

Şampiyonlar ligi maçları hangi kanalda yayınlanıyor?
Şifreli kanalda.

UEFA Başkanı Platini'ye göre, Şampiyonlar Ligi'nin en büyük amaçlarından biri nedir?
Özellikle gençler ve çocukların futbola olan ilgisini artırmak. Örneğin Şampiyonlar ligi finali bu nedenle cumartesi günü oynanıyor.

Euroleague maçları hangi kanalda?
Şifreli kanalda.

Euroleague Başkanı  ve Ceo'su Jordi Bertemou'a göre, Euroleague'in en büyük amaçlarından biri nedir?Özellikle gençler ve çocukların futbola olan ilgisini artırmak. Örneğin bu nedenle final four hafta sonu oynanıyor.

Başkan Erdoğan trafik sorunuyla ilgili ne dedi?
"......... o kadar zengin değiliz." Sizce şifreli kanallardan spor izlemek için o kadar zengin miyiz?

Lig maçları ve diğer ülke maçlarının şifreli kanallarda yapılmasına karşı mıyım?
Asla değilim, kapitalleşen spor sisteminin bir parçası. Ama bana kalsa, bence ülkemizde neredeyse hiç olmayan spor sevgisinin artması için derbi maçlarının herkese açık kanallardan yayınlanması tercih ederim.

Şampiyonlar ligi ve Euroleague maçlarının şifreli kanallardan yayınlanmasına karşı mıyım?
Kesinlikle, ben çocukken Star tv'de yayınlanan Şampiyonlar Ligi maçlarını nasıl bir heyecanla izlediğimi ve gördüğüm hareketleri sokakta yapmaya çalıştığımı unutmadım. Aynı heyecan ve hisleri şimdi de çocuklar ve gençler yaşamalı.

Peki önerim nedir?
En azından Türk takımlarının Şampiyonlar ligi ve Euroleague maçları şifresiz olsun.

Bu konu blogumun genel konseptine uyuyor mu?
Hayır, sadece yazmak istedim.

En son ne eklemek istiyorum?
Euroleague maçları, dünyada en kolay yasal link bulunabilen maçlardan. Özellikle Türk takımları Euroleague'da başarılı oldukları takdirde dünyanın farklı ülkelerinde maçlar yayınlanacağından bu sayı daha da artacak.  Bu noktada "Ntvsporsmart hd" adlı kanala sevgiler...





4 Ekim 2013 Cuma

PRE ROLL ÇILGINLIĞI

     Sanırım aylardan hatta yıllardan beri yazmadığım meşhur "... nedir" başlıklı bir yazımla tekrar sizlerleyim:) 

    Öncelikle pre roll herkesin düşündüğü gibi insanları gıcık eden video öncesi gösterilen bir display reklam değil, aslında inanmazsınız pre roll sevimli, güzel bir şey olabilir. 

    Ancak gel gelelim ülkemizde merakla, bir an evvel izlemek istediğimiz neredeyse her videonun önünde ısrarla kullanıldığından bu sevimli yönünü bir türlü göremiyoruz. İşin anlamsız yönü, az sayıdaki istisna hariç tüm pre roll'lar reklam filmlerinin aynısı olduğundan tüketici zaten tv'de defalarca maruz kaldığı reklam filmine bir kez de izlemek istediği video öncesinde maruz kalınca "close this ad" yapmak için saniyeleri sayıyor. Diğer bir olumsuz yön ise aşağıdaki görselde olduğu gibi video ve pre roll arasındaki ilişkinin dikkate alınmaması. Bu noktada pre roll kullanımı için beğendiğim dünyadaki neredeyse tek örnek uefa.com'da yayınlanan Heineken pre roll'ları:


30'LU YAŞLARA MESAJ

     Zaplarken "Buradan 30'lu yaşlarıma sesleniyorum" sözünü duyunca her insan ister istemez zaplamayı kesip "bu nedir ya acaba" diye birkaç saniye ayırmıştır. Kuşaktaki bu ayrılma Fiat 500L reklamını benim için oldukça başarılı yapıyor.

     Reklamı izlediğim ve ben 30'lu yaşlarıma (şu an 25'im) nasıl seslenirim diye bir an düşündüğümde Facebook'tan gelen yeni bir bildirim bana cevabı vermiş oldu: Düğün, nişan event davetlerini Facebook'tan gönderme ve düğün, nişan fotoğraflarından garip garip albümler oluşturma.

    Telefonuma gelen bildirinin 15 yıldır görmediğim bir ilkokul arkadaşımdan geldiğini bu arkadaşımla da ilkokulda samimi bile olmadığımı söylemek isteyip buna benzer bildirimlerin son aylarda oldukça fazlalaştığının altını çizmek isterim.

    Öncelikle düğün, nişan vs. tanıdık, samimi olan arkadaş ya da akrabalarıyla yapılan oldukça önemli bir kutlama değil midir, sonrasında sosyal medyanın hayatımızın içine girip pek çok şeyi yerinden oynatmasına bayılıyorum ama bu yerinden oynatma belli bir mantık sınırı içinde olmamalı mı? Bu noktada son olarak kime denk gelecek bilmiyorum ama günün birinde bu tarz davetlerin birine "daha çok takı takılmasını istediğiniz ve beni de müstakbel takı takabilecek biri gördüğünüz için mi bu daveti bana gönderdiniz" sorusunu event gönderene yöneltiyor olacağım.  Bence sosyal medyayı sevelim, koruyalım güzelleştirelim ama o paylaş butonuna basmadan son bir kez düşünelim.


27 Ağustos 2013 Salı

GREAT PLACE TO WORK® - EN İYİ İŞVEREN ARAŞTIRMASI

     Günümüzde başarıyı getiren faktörlerin başında şüphesiz iyi ve mutlu bir ekiple çalışmak geliyor. İyi ve mutlu kavramları birbiriyle oldukça bağlantı olduğundan iyi olan ekipler çalıştıkları ortamda mutluluğu bulamazsa yönetici kadrosu ve alt kadrolar ne kadar iyi olursa olsun verimlilik ve süreklilik sağlanamıyor. İyi ve mutluluk aynı anda olduğunda ise başarı büyük ölçüde yakalanıyor.  Bu durumun son örneği benim de yıllar önce staj yaptığım Axa Sigorta'nın hem yıllardır Türkiye'nin en beğenilen sigorta şirketi olması hem de Great Place to Work® Enstitüsü tarafından ülkemizde ilk kez gerçekleştirilen araştırmada 501 ve üzeri çalışanı bünyesinde barındıran şirketler kategorisinde Türkiye'nin en iyi işvereni olduğunun açıklanması oldu.
     1981 yılından bu yana ülkelerin en iyi işverenlerini belirlemek amacıyla Great Place to Work® Enstitüsü tarafından 49 ülkede yapılan En İyi İşverenler Araştırması bu yıl ilk kez Türkiye'de düzenlenmeye başlandı. Çalışan memnuniyetini bir kenara koyarak başarıya ulaşmak isteyen pek çok kuruşulun olduğu ülkemizde bu ödülün verilmeye başlanmış olmasını oldukça önemseyip gelecek yıllarda kuruluşların günümüzün rekabet ortamında rakiplerinden ayrışmasını sağlayacak bir etken haline geleceğine inanmaktayım. Bu noktada her paydaşı için memnuniyet odaklı bir anlayış benimseyen Axa Sigorta'nın Türkiye'deki diğer kuruluşlar için de büyük bir örnek olduğunu ve bu başarının hem geleneksel hem digital medyaya geniş çaplı taşınması gerektiğini düşünüyorum.



     

     

28 Temmuz 2013 Pazar

ÇAYI VE ÇAY BARDAĞINI MARKALAMAK

     Blogumu açtığım ilk günden beri link edeceğim bir reklam bulup çay ve çay bardağını markalamayı hep yazmak istemişimdir. Lipton'a yeni demlik çay poşeti reklamıyla bana bu imkanı verdiği için teşekkkürü bir borç bilirim.

     Öncelikle belirtmek isterim ki bu yazım Lipton'un son reklamının yorumlaması değil reklamın packsot'ında görülen çay ve özellikle çay bardağından yola çıkarak Türkiye'deki çay kültürüne dair fikirlerimin paylaşılması olacak:

     İspanya'da Chufa, İsviçre Rivella, İtalya'da Espresso ünü dünya dışına çıkmış içecekler. Dünya'da bir Çin restaurantına gidip Espresso isterseniz size Roma'daki şekilde sunulurken biz Türklerin ise gün içinde en çok tükettikleri içeceklerden olan çayın ise bırakın dünyayı Türkiye'de bile belli standartı maalesef yok. Türkiye'deki tüm kafelerde, restauranlarda, iş yerlerinde vs. mekanlarda çay farklı bardaklarda ya da şekillerde tüketiciyle buluşuyor. Bunun yanı sıra kullanılan malzemeler de yerden yere farklılık gösterdiğinden çayın tat ve kıvamında da bütünlük bir türlü sağlanamıyor. Espresso, Rivella ve Chufa'ın ise tüm dünyada hem sunum şekli hem de içinde kullanılacak malzemeleri net bir şekilde belli olduğundan dünyanın her yerinde aynı şekilde bir hizmet almak mümkün.

   Bu noktada Lipton'ın son reklam filminin packshot'ında ve çeşitli key visuallarında kullandığı, adını bilmediğim çay bardağı, çok ciddi şekilde irrite etmekte beni. Lipton'in klasik ince belli çay bardağını bir kenara atıp çay içerken kullanılma amacını bir türlü anlayamadığım o çay bardağın tercih sebebini çözebilmiş değilim. 

    Bana göre ise bir ülkenin marka değerini bu tarz küçük unsurlar artırıp azaldığı için çay ve çay bardağı da üzerinde önemle durulması ve belli bir standarta kavuşturulması gereken bir konu. Bu konuyu Türkiye'de sanırım 2006 yılında gündeme ilk getiren kişi olan Bilgin Gökberk'i de anıp yazımı bu şekilde sonlandırıyorum.



21 Temmuz 2013 Pazar

GENÇLİK 3.0 SİYASET 1.0

     

     Gezi Parkı nedeniyle uzun bir süredir ara verdiğim bloguma bugün itibariyle geri dönüyorum. Yaklaşık 2 aydır ülkenin geleceği için büyük önem taşıyan olaylar esnasında reklam, pazarlama, iletişim, halkla ilişkiler gibi blogumun temel noktaları bana çok uzak ve anlamsız göründüğünden sizinle yazılarımı paylaşamadım. Geri dönüşümü müjdeleyen bu yazımda ise Gezi Parkı olaylarına bir iletişimci gözüyle kısaca değiniyor olacağım.

     31 Mayıs'tan beri her iki %50'lık kesim için de özellikle sosyal medya üzerinden hem çok güldüğüm, eğlendiğim hem de asla anlam veremeyeceğim pek çok paylaşım okudum. Tüm paylaşımlardan çıkardığım temel sonuç ülkemizin bugünkü siyasi anlayışının analog, gençliğin ise digital olduğu. Bu doğrultuda gençlik her konuda geri bildirim isterken tek taraflı iletişim onlar için anlamsız bir hale gelmiştir. Gençlik bir nevi pazarlama 3.0 iken siyaset henüz 1.0'dir. Özellikle gençliğin digital olma durumunun önümüzdeki 5-10 yıl içinde çok daha hızlı bir şekilde artacağı rahatlıkla öngörülebileceğinden ülkedeki tüm siyasi kurumların aynı birer marka gibi Y ve Z kuşaklarını anlamak için yoğun mesai harcaması gerekmekte. Bu mesai harcanmadığı takdirde ülkeyi hangi siyasi görüş yönetirse yönetsin Gezi Parkı benzeri olayların yaşanması büyük bir olasılık olacaktır.

19 Mayıs 2013 Pazar

DİGİTALDE FARKLILAŞMAK

   Videoyu izlediğimde evet yapmışlar dedim. Hem de günümüzde markaların online reklam uygulamalarıyla dikkat çekmelerinin çok zor olduğu bir dönemde.

   Corona bira en sık başvurulan online reklamlardan biri olan banner'lar arasından sıyrılmak ve kalabalık ekranlarda farkındalık yaratmak için oldukça başarılı bir iş ortaya çıkarmış:




4 Mayıs 2013 Cumartesi

LCW & DEFACTO

Paris Hilton Kimdir: Dünyanın en zengin kadınlarından biri.
Paris Hilton Ne Giyer: Lüks (bkz. tüm dünyanın magazin dergilerine)
Doğal olarak Paris Hilton Ne Giymez: Defacto

Arda Turan Kimdir: Şu anda en fazla para kazanan Türk futbolculardan biri.
Arda Turan Ne Giyer: Lüks (bkz. Türkiye'deki magazin dergilerine)
Doğal olarak Arda Turan Ne Giymez: Defacto

Mehmet Günsür Kimdir: Türkiye'nin en yakışıklı ve dizilerde bölüm başı en çok kazanan oyuncularından biri.
Mehmet Günsür Ne Giyer: Oldukça Şık Kıyafetler
Doğal olarak Mehmet Günsür Ne Giymez: LCW

Gülse Birsel Kimdir: Popüler kültürün Türkiye'deki en başarılı kadınlarından biri
Gülse Birsel Ne Giyer: Oldukça Şık Kıyafetler
Doğal olarak Gülse Birsel Ne Giymez: LCW

Peki bu işin doğrusu nedir?

Alp Kırşan ve Ezgi Mola Kimdir: Semi celebrity
Alp Kırşan ve Ezgi Mola Ne Giyer: (çoğunlukla) Lüks ve oldukça şık kıyafetler değil
Doğal olarak Alp Kırşan ve Ezgi Mola Ne Giyebilir: Defacto

Bu durumda tüketici üzerinde hangi ünlü daha etkili olur ve satışlara daha olumlu etki yapar? Semi celebrity olsa da Alp Kırşan ve Ezgi Mola.

Son söz: Marka için doğru ünlü kullanımı dışında, reklam çok kötü.




31 Mart 2013 Pazar

BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM

     Türk Telekom reklamında Ferhat Göçer çok bağırmış, reklam çok duygusalmış vb. yorumlara hiç takılmadım reklamı izlerken. Bir Başkadır Benim Memleketim müziği baştan çalınmış, Ferhat Göçer de bu yeni müziğe göre tekrar okumuş, Turkcell'in açtığı duygusallık yolunu da kullanmayan marka neredeyse olmadığına göre duygusallıkta da sorun yok bence.
     
     Bence sorun "Fiber İnternet" kavramında, daha önce de "Benzetme'nin Gücü Adına" yazımda ifade ettiğim gibi Google'in Fiber İnternet reklamını izleyene kadar "Fiber İnternet Ne?" anlamıyordum ama o reklamla fiber hızında anlamıştım. Türkiye'nin farklı şehirlerinde sokak röportajları yapılsa ve "Fiber İnternet nedir?" diye sorulsa her 10 kişiden en az 8'in doğru cevabı veremeyeceğine eminim. Bu noktada Fiber İnternet için öncelik bu kavramın ne olduğu öğretmektedir bence, daha sonra Fiber İnternet üzerinden yaratıcılık ortaya konabilir.
    
     Son olarak Türk Telekom'un internetinin hızlı olduğu en büyük komedisi reklamın, eğer öyle bir durum varsa da bizim evde neden olmuyor bir türlü acaba, adresim Mecidiyeköy / İstanbul, buyursunlar gelip baksınlar:)



17 Mart 2013 Pazar

MOBİL VE GERÇEK HAYATIN GÜZELLİKLERİ


   Teknoloji şirketi Qualcomm, mobil hayatla gerçek hayatın güzelliklerini birleştirmek için eğlenceli bir uygulamaya imza atmış. Otobüs durağında bir reklam panosu kiralayan firma, burada bir mobil site adresi vererek otobüs beklerken cep telefonuyla bu adrese giren kişilerin o anki durumlarına uygun birbirinden ilginç sürprizlerle karşılaşmasını sağlamış. Örneğin, “Acelen var mı?” başlıklı afişteki adrese girildiğinde, son model bir spor otomobil geliyor veya “Sıkıldın mı?” başlıklı afişteki adrese girildiğinde durağa gelen otobüsten palyaçolar iniyor. 


16 Mart 2013 Cumartesi

MessageMe


     
   Günümüzde insanlar telefon şirketlerine para verip mesajlaşmak yerine mesajlaşma programlarını tercih etmekteler. Bunların en önde gelenleri WhatsApp ve BBM gibi uygulamalar. Büyüklü küçüklü birçok mesajlaşma programının arasından yeni bir tanesi var ki bir hafta içinde insanların dilinden düşmez oldu: MessageMe.  Sosyal mecralardaki gönderiler ise MessageMe’nin ayak sesleri gibi.

   WhatsApp, BBM ve diğer benzer uygulamalara göre daha aydınlık ve daha hızlı olan bu uygulamada mesaj yazma ve fotoğraf göndermede sınırınız yok.  MessageMe’de, kelimelerin yetmediği zamanlarda kendinizi anlatabilmenin başka yolları da var. Google’dan resim, iTunes’dan müzik, YouTube’dan video gönderebilir hatta telefonunuzda bir şeyler çizip yollayabilir, size gelen çizimlerin üstüne yeni şeyler çizip geri gönderebilirsiniz.  Sesli mesaj da gönderebildiğiniz bu uygulamada, bulunduğunuz  konumu ve size yakın olan yerleri de belirtebiliyorsunuz.  Android kullanıcılarının ise kullanamadıkları tek özellik müzik gönderme seçeneği.

   MessageMe’nin kurucusu ve CEO’su Arjun Sethi “Biz temelde mesajlaşma üzerine bir uygulama yapmayı düşünmemiştik. Biz sadece insanlar nasıl iletişim kurabilir diye düşündük. Onların, iletişim kurarken kendilerini en rahat hissedebilecekleri materyalleri kullanmalarını istedik.” diyerek uygulamanın çıkışını anlatmakta. Ücretsiz olarak kullanabildiğiniz MessageMe'nin küresel anlamda ise çok önemli rakipleri var. Avrupa ve Amerika'da yaygın olarak kullanılan Facebook Messenger ve WhatsApp, Japonya'da kullanılan Line, Güney Kore'de kullanılan Kakao ve Çin'de kullanılan WeChat. Bu rakipleri arasında MessageMe'nin ne denli başarılı olup yayılabileceğini ileriki günlerde göreceğiz.

  


3 Şubat 2013 Pazar

BİR DİKTATÖRE KARŞI BİR REKLAMCI

     Pablo Larrain imzalı İspanya ve Şili yapımı "No" filmi son zamanlarda izlediğim en iyi filmlerden biri. Bunda hiç şüphesiz filmin bir reklamcının ve bir iletişim kampanyasının etrafında geçiyor olmasının tesiri büyük. Film doğru bir iletişim kampanyasının neleri değiştirebileceğini göster önüne seriyor.


     
     "Şili'nin askeri diktatörü Augusto Pinochet uluslararası baskılara boyun eğer ve 1988'de kendi başkanlığını referanduma götürme kararı alır. Muhalefet önderleri, "Hayır" kampanyalarını yönetmek üzere Rene Saavedra adında pek iddialı, genç bir reklamcıyla anlaşırlar. Son derece kısıtlı olanaklarına ve diktanın dur durak bilmeyen baskısına rağmen cevval Saavedra ve ekibi oylamayı kazanıp ülkelerini dikta rejiminden kurtarmanın yolunu bulmak üzere cesur bir plan yapıp referandumu kazanırlar."



     Film çıkışı aklıma hemen geçen İstanbul'da Intercontinental Advertising Cup'da büyük ödülü kazanan "Operation Christmas" kampanyası geldi. Bu kampanyada da doğru iletişim kampanyası ve execution'larla Kolombiya'da yıllardır beri süregelen terör sorunu büyük ölçüde azalmıştı.



      Filmde Şili ve geçen yılda Kolombiya'daki örneği gördükten sonra bizim ülkemizde de  doğru iletişim kampanyasıyla pek çok sorun neden bu şekilde çözülmesin diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Darısı başımıza...


  

19 Ocak 2013 Cumartesi

ÇOK BAŞARILI BİR SOSYAL MEDYA KULLANMA ÖRNEĞİ

     İşte sosyal medya bu dedirten, üzerine sosyal medya konusunda çok sayıda makale yazılabilecek, THY'den çok başarılı bir sosyal medya kullanımı örneği:


FAYDAYA ODAKLANMAK

     

     2013 yılının başlamasıyla birlikte şüphesiz en çok konuşulan reklamlardan biri Odeabank reklamları oldu. Hülya Avşar'ın celebrity olarak kullanıldığı bu reklamlarda tüketici için ürün faydasını anlatma yani literatür diliyle point of view (pov) en eksik noktalardan biri. Bu noktada ister pr ister reklam ister digital tüm iletişim kampanyalarında pov'in bir kampanyanın bel kemiği görevini gördüğü çok rahatlıkla söylenebilir. 2012 yılında piyasaya sürülen Windows 8'in faydalarını anlatan aşağıdaki viral bunun en güzel örneklerinden biri. Bu viral hem pov'i vurgusunu yapması hem de merak ve duygusallık unsurunu tozunda kullanmasıyla son zamanlarda izlediğim en iyi virallerden biri oldu.