Bilmeyenler için söyleyeyim lisans eğitimimi Mimar Sinan GSÜ’de Edebiyat üzerine yaptım, yüksek lisansımı ise Bahçeşehir Üniversitesi’nde Pazarlama İletişimi ve P&R üzerine yapıyorum. Bu aldığım iki eğitim dolayısıyla hem edebiyat hem pazarlama iletişimi konusunda az da olsa bir şey söyleyebiliyorum.
Yukarıdaki bu girişi kendimi anlatmak adına yapmış değilim, malum son günlerde hemen herkes Elif Şafak ve onun son romanı İskender hakkında fikirlerini beyan ediyor. Evet romanı ben de okudum ve Elif Şafak’ın diğer romanlarını olduğu gibi bu romanını da çok beğenmedim. Ama burada romanı tahlil edip romanı edebî yönden eleştiren bir yazı yazmayacağım. Tam tersine bir yönüyle Elif Şafak’ı öveceğim: Elif Şafak’ı beğenin ya da beğenmeyin ama Elif Şafak pazarlama iletişimini en iyi kullanan Türk yazarı, hattâ belki de pazarlama iletişimini kullanabilen tek Türk yazarıdır!
Edebî yön olarak Türk edebiyatında şüphesiz Elif Şafak’tan kat kat iyi Türk yazarları var. Halide Edip, Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay ilk aklıma gelen isimlerden. Ancak çoğu zaman iyi olmak yetmiyor. Hele ki edebiyat gibi halkın çok az ilgi gösterdiği bir alanda bulunuyorsanız. Çok klâsik bir söz vardır ya: “Avrupa’da olsalardı daha farklı olurlardı.” Edebiyat için bu söze fazlasıyla katılıyorum. Zira eğer yukarıda ismini saydığım üç Türk yazarı (daha fazla da olabilir bu sayı) Türk değil İngiliz ya da Fransız olsaydı şu an tüm dünya isimlerini ezbere sayabilirdi. Şimdi bırakın dünyayı, Türkiye’de kaç kişi bu isimlerden haberdar acaba?
Bu durumun en önemli nedeni edebiyat dünyasının bazı saçma ve gereksiz önyargılara, tutuculuğa sahip olup dünün kalıplarıyla konuşma isteği. Kendim de içinde bulunduğumdan rahatlıkla söyleyebiliyorum edebiyat dünyasında bazı akademisyen ve eleştirmenler var ki onlar yeni olan her şeye ciddi anlamda karşılar, yeni olan her şeyi beğenmeme, sürekli eleştirme hastalıkları var. Aynı durum Elif Şafak için de geçerli: Yok gerçek yazar kitabının kapağıyla değil romanında yazdıklarıyla konuşulmalıymış, yok gerçek yazarın herkes tarafından bilinme derdi olmamalıymış, yok gerçek yazar medyada bu kadar görünmemeliymiş gibi hayatım boyunca anlayamadığım eleştiriler.
Bu eleştirileri yönelten zat-ı muhteremlere sorularım: Hayatta her şeyin pazarlaması, tanıtımı oluyor da edebiyatın niye olamıyor? Yıllardan beri edebiyatı farklı bir yere koymaya çalışıp onu halktan uzaklaştırmak niye? Bu ülkenin en büyük sorunlarından biri kitap okunmaması değil mi? Edebiyata bir şekilde ilgi çekilmezse, tanıtımı yapılmazsa nasıl daha çok kitap okunacak bu ülkede, nasıl genç yazarlar yetişecek?
Belli bir düzeyde kalmak kaydıyla ve dikkati esere çekmek için yapılacak edebiyatsal iletişim çalışmalarına asla karşı değilim. Elif Şafak romanı için gerek sosyal medyayı düzeyli bir şekilde kullanmasıyla gerekse kitabının kapağında İskender’in kimliğine bürünerek poz vermesiyle iletişim adına çok doğru bir strateji izlemiştir. Ve sonuç olarak Türkiye gibi romanın konuşulmasının neredeyse imkânsız olduğu bir ülkede İskender’in konuşulmasını başarmıştır. Keşke yukarıda isimlerini zikrettiğim yazarlar da yaşarken bu popülerliğe ulaşabilselerdi. Keşke Tanpınar yaşadığı dönemde ilgisizlikten bu denli dem vurmasaydı?