14 Aralık 2014 Pazar

HİNDİLİ Mİ HİNDİSİZ Mİ: YENİ YIL ALIŞKANLIKLARIMIZ

İngiltere'de bulunup yeni yıl coşkusunu, heyecanını çok yakından hissettiğim şu günlerde Türkiye'de yeni yıl için neler olup bittiğinin merakı içindeyim. Bu merakımın bir kısmını bugün Dorinsight'tan gelen basın bültenindeki veriler aydınlattı.



Hitay Yatırım Holding bünyesinde faaliyet gösteren online araştırma şirketi DORinsight'in yılbaşı alışkanlıkları üzerine 25 – 28 Kasım tarihleri arasında 11 bine yakın kişi üzerinden yaptığı araştırma yılbaşı kutlamalarından yeni yıl hediyelerine kadar birçok ilginç bilgiyi ortaya koymakta.

Araştırma, hindi pişirmek ve yılbaşı ağacı süslemek gibi dünyada yılbaşı kutlamalarının sembolü olarak görülen etkinliklerin Türkiye’de benimsenmediğini gösteriyor. Yılbaşı hediyesi yılbaşı ritüelleri arasındaki yerini korurken, araştırmaya göre hediyeye 100 TL ve üzeri bütçe ayıranların oranı yüzde 66.

Yılbaşı kutlaması için hindi pişirenlerin oranı yüzde 26’da kalırken, evlerine yılbaşı ağacı alanlar %29’luk bir orana sahip oldu.

Yılbaşında hediye alanların neredeyse yarısı hediyeyi eşlerine alırken, yüzde 42’lik önemli bir kısmı da aile üyelerine almayı tercih ediyor. Sevgililerine hediye almayı tercih edenlerin yüzde 22 oranla arkadaşlarına hediye almayı tercih edenlerle aynı yüzdede olması dikkat çekiyor.

Araştırmaya göre yılbaşına evde girmeyi tercih edenlerin sayısının halen çok yüksek olduğu, yeni yılı evde karşılamayı tercih edenlerin oranının yaklaşık yüzde 66 olduğu görülüyor.

Son olarak yeni yıl dilekleri arasında aşk, evlilik, çocuk ve barış yüzde 5 civarında bir orana sahipken, yüzde 19 oran ile huzur istenmesi dikkat çekiyor. Üçüncü sırada yer alan huzurun önünde ise yüzde 28 ile para ve yüzde 30 ile sağlık bulunuyor.



20 Temmuz 2014 Pazar

TWİTTER VE TİYATRONUN BULUŞMASI

Geri döndüm.

Askerlik öncesi psikoloji ve altı aylık askerlik nedeniyle uzun bir zamandan beri ihmal verdiğim bloguma bu yazımla geri dönüyorum.

Hem de geri dönüşüm en çok sevdiğim edebî tür olan tiyatro ve favori sosyal medya aracım Twitter'in karışımı oluyor.

Amerika'da Nerve Tank isimli tiyatro topluluğu bu karışımın ilginç bir örneğini sergilemekte. New York'ta finans ve bankacılık sektörünün merkezine büyük ve şeffaf bir kutu yerleştiren kumpanya oyununu gelen tweetlere göre şekillendiriyor. Seyircilerin yazdıkları mesajlar kutu içerisindeki cam ekranlarda beliriyor ve iki takım elbiseli oyuncu doğaçlamaya başlıyor.

Sözsüz bir oyun bu ama son derece interaktif bir deneyim. Örneğin, bir seyirci "Ne şimdi bu? Bizimle dalga mı geçiyorsunuz" diye yazınca oyuncular kıravatlarını çıkarıp özgürleşmeye çalışan bireyler hâline gelmişler. Bu noktada tiyatronun yapması her şey var burada. Seyirciyle duygusal ve zihinsel bir ilişki gerçekleşiyor.
New York Neo-Futurist adlı başka bir kumpanya ise Twitter mesajlarını metin olarak kullanıyor. Ancak bu noktada belli bir tema var. Meselâ, klâsik bir oyun hakkında yazın diyorlar, ya da "Godot'yu Beklerken" üzerine tweet atın diyorlar. Böylelikle herkesin tweet'leri bir araya getiriliyor ve birbirini takip eden anlamlı ve fütürist bir metin oluşturulup sahneleniyor.

Tiyatroda gerçek hayattan diyalogları toplayıp ekleme çıkarma yapmadan belli bir kurguyla düzenleme yapmak ve bunu bir tiyatro metnine dönüştürmek önemli bir iştir. Buna verbatim tiyatrosu adı verilmekte. Şu ana kadar benim bildiğim tek örneği Mehmet Ergen'in Taksim Müzikali.

Başta Amerika ve Avrupa'nın bazı sanat merkezlerinden yapılan bu tiyatro türünün Türk tiyatrosunda da zamanla artarak devam edeceğini düşünüyorum.



27 Ekim 2013 Pazar

FARKINDALIK FARK YARATIR

 

Herkes gibi üniversite eğitimin önemli olduğunu düşünmekle beraber üniversite süresi boyunca dersler dışında hocalarla, arkadaşlarla yapılan muhabbetlerde öğrenilenen bilgilerin çok daha kalıcı  ve  hayat yolunda yön gösterici olduğunu fikrini her zaman savunurum. 

Üniversitede bölüm başkanımız Prof. Dr. Abdullah Uçman’ın bizlere aktardığı “Farkındalık zekanın yarısıdır.” sözü benim için  bu önemde bir söz oldu. 

Farkındalık ya da felsefi olarak epistemolojik idrak (daha cool duruyor epistemolojik idrak deyince) en kısa tabiriyle kişinin davranışlarının  bilincinde olması  demek.  Farkındalık üzerine çok sayıda makale ve kitap yazılmış olmasına rağmen benim bunlardan çıkardığım ortak sonuç: “Dünya ile farkındalığımız ölçüsünde ilişki kurup hayatımızı bu ilişkiye göre sürdürürüz.” Bu durumun en bilinen ve çarpıcı örneği olarak ise ünlü dedektif Sherlock Holmes’i gösterebiliriz. Holmes’in hikayelerini ve onu konu alan filmleri hatırlarsak bunların tümünde Holmes’in çevresindeki diğer insanlarının bakıp da göremediklerini idrak ederek olayları çözüme kavuşturduğunu hepimiz biliriz.

Günümüzde farkındalık başta pazarlama ve iletişim sektörü olmak üzere tüm sektörlerde başarıya ulaşmanın en önemli anahtarlarından biri konumunda.  Zira günümüzde digital medyanın geldiği noktada bir gün içerisinde binlerce hatta belki de daha fazla görüntü demetine mahruz kalıyoruz. Bunlar karşısında zihnimizi her zamankinden biraz daha açık tutarak hem iş hem de özel hayatımızda bizi başarıya ulaştıracak insight’ları yakalayabilir ve üstadımız Sherlock Holmes gibi bu görüntü demetleri arasında ilişki kurarak istenilen sonuca ulaşabiliriz. Bu noktada farkındalığı artırmak için ilk önerim yolda yürürken doğrudan yere bakmak değil kafayı kaldırıp gökyüzünün o anki durumunu idrak etmek, tabi bunu metro, metrobüs, maç kuyruğu gibi yerlerde yapmamanız fiziki ve psikolojik sağlığınız açısından ısrarla önerilir:)

20 Ekim 2013 Pazar

ŞİFRELİ KANALLAR



A milli futbol takımımız kaç sene önce Dünya Kupası'na katıldı?
Eğer 2018 Rusya'ya gidebilirsek 16 sene olacak.

A milli basketbol takımımız 2013 Eurobasket'te kaçıncı oldu?
Sonuncu.

Şampiyonlar ligi maçları hangi kanalda yayınlanıyor?
Şifreli kanalda.

UEFA Başkanı Platini'ye göre, Şampiyonlar Ligi'nin en büyük amaçlarından biri nedir?
Özellikle gençler ve çocukların futbola olan ilgisini artırmak. Örneğin Şampiyonlar ligi finali bu nedenle cumartesi günü oynanıyor.

Euroleague maçları hangi kanalda?
Şifreli kanalda.

Euroleague Başkanı  ve Ceo'su Jordi Bertemou'a göre, Euroleague'in en büyük amaçlarından biri nedir?Özellikle gençler ve çocukların futbola olan ilgisini artırmak. Örneğin bu nedenle final four hafta sonu oynanıyor.

Başkan Erdoğan trafik sorunuyla ilgili ne dedi?
"......... o kadar zengin değiliz." Sizce şifreli kanallardan spor izlemek için o kadar zengin miyiz?

Lig maçları ve diğer ülke maçlarının şifreli kanallarda yapılmasına karşı mıyım?
Asla değilim, kapitalleşen spor sisteminin bir parçası. Ama bana kalsa, bence ülkemizde neredeyse hiç olmayan spor sevgisinin artması için derbi maçlarının herkese açık kanallardan yayınlanması tercih ederim.

Şampiyonlar ligi ve Euroleague maçlarının şifreli kanallardan yayınlanmasına karşı mıyım?
Kesinlikle, ben çocukken Star tv'de yayınlanan Şampiyonlar Ligi maçlarını nasıl bir heyecanla izlediğimi ve gördüğüm hareketleri sokakta yapmaya çalıştığımı unutmadım. Aynı heyecan ve hisleri şimdi de çocuklar ve gençler yaşamalı.

Peki önerim nedir?
En azından Türk takımlarının Şampiyonlar ligi ve Euroleague maçları şifresiz olsun.

Bu konu blogumun genel konseptine uyuyor mu?
Hayır, sadece yazmak istedim.

En son ne eklemek istiyorum?
Euroleague maçları, dünyada en kolay yasal link bulunabilen maçlardan. Özellikle Türk takımları Euroleague'da başarılı oldukları takdirde dünyanın farklı ülkelerinde maçlar yayınlanacağından bu sayı daha da artacak.  Bu noktada "Ntvsporsmart hd" adlı kanala sevgiler...





4 Ekim 2013 Cuma

PRE ROLL ÇILGINLIĞI

     Sanırım aylardan hatta yıllardan beri yazmadığım meşhur "... nedir" başlıklı bir yazımla tekrar sizlerleyim:) 

    Öncelikle pre roll herkesin düşündüğü gibi insanları gıcık eden video öncesi gösterilen bir display reklam değil, aslında inanmazsınız pre roll sevimli, güzel bir şey olabilir. 

    Ancak gel gelelim ülkemizde merakla, bir an evvel izlemek istediğimiz neredeyse her videonun önünde ısrarla kullanıldığından bu sevimli yönünü bir türlü göremiyoruz. İşin anlamsız yönü, az sayıdaki istisna hariç tüm pre roll'lar reklam filmlerinin aynısı olduğundan tüketici zaten tv'de defalarca maruz kaldığı reklam filmine bir kez de izlemek istediği video öncesinde maruz kalınca "close this ad" yapmak için saniyeleri sayıyor. Diğer bir olumsuz yön ise aşağıdaki görselde olduğu gibi video ve pre roll arasındaki ilişkinin dikkate alınmaması. Bu noktada pre roll kullanımı için beğendiğim dünyadaki neredeyse tek örnek uefa.com'da yayınlanan Heineken pre roll'ları:


30'LU YAŞLARA MESAJ

     Zaplarken "Buradan 30'lu yaşlarıma sesleniyorum" sözünü duyunca her insan ister istemez zaplamayı kesip "bu nedir ya acaba" diye birkaç saniye ayırmıştır. Kuşaktaki bu ayrılma Fiat 500L reklamını benim için oldukça başarılı yapıyor.

     Reklamı izlediğim ve ben 30'lu yaşlarıma (şu an 25'im) nasıl seslenirim diye bir an düşündüğümde Facebook'tan gelen yeni bir bildirim bana cevabı vermiş oldu: Düğün, nişan event davetlerini Facebook'tan gönderme ve düğün, nişan fotoğraflarından garip garip albümler oluşturma.

    Telefonuma gelen bildirinin 15 yıldır görmediğim bir ilkokul arkadaşımdan geldiğini bu arkadaşımla da ilkokulda samimi bile olmadığımı söylemek isteyip buna benzer bildirimlerin son aylarda oldukça fazlalaştığının altını çizmek isterim.

    Öncelikle düğün, nişan vs. tanıdık, samimi olan arkadaş ya da akrabalarıyla yapılan oldukça önemli bir kutlama değil midir, sonrasında sosyal medyanın hayatımızın içine girip pek çok şeyi yerinden oynatmasına bayılıyorum ama bu yerinden oynatma belli bir mantık sınırı içinde olmamalı mı? Bu noktada son olarak kime denk gelecek bilmiyorum ama günün birinde bu tarz davetlerin birine "daha çok takı takılmasını istediğiniz ve beni de müstakbel takı takabilecek biri gördüğünüz için mi bu daveti bana gönderdiniz" sorusunu event gönderene yöneltiyor olacağım.  Bence sosyal medyayı sevelim, koruyalım güzelleştirelim ama o paylaş butonuna basmadan son bir kez düşünelim.


27 Ağustos 2013 Salı

GREAT PLACE TO WORK® - EN İYİ İŞVEREN ARAŞTIRMASI

     Günümüzde başarıyı getiren faktörlerin başında şüphesiz iyi ve mutlu bir ekiple çalışmak geliyor. İyi ve mutlu kavramları birbiriyle oldukça bağlantı olduğundan iyi olan ekipler çalıştıkları ortamda mutluluğu bulamazsa yönetici kadrosu ve alt kadrolar ne kadar iyi olursa olsun verimlilik ve süreklilik sağlanamıyor. İyi ve mutluluk aynı anda olduğunda ise başarı büyük ölçüde yakalanıyor.  Bu durumun son örneği benim de yıllar önce staj yaptığım Axa Sigorta'nın hem yıllardır Türkiye'nin en beğenilen sigorta şirketi olması hem de Great Place to Work® Enstitüsü tarafından ülkemizde ilk kez gerçekleştirilen araştırmada 501 ve üzeri çalışanı bünyesinde barındıran şirketler kategorisinde Türkiye'nin en iyi işvereni olduğunun açıklanması oldu.
     1981 yılından bu yana ülkelerin en iyi işverenlerini belirlemek amacıyla Great Place to Work® Enstitüsü tarafından 49 ülkede yapılan En İyi İşverenler Araştırması bu yıl ilk kez Türkiye'de düzenlenmeye başlandı. Çalışan memnuniyetini bir kenara koyarak başarıya ulaşmak isteyen pek çok kuruşulun olduğu ülkemizde bu ödülün verilmeye başlanmış olmasını oldukça önemseyip gelecek yıllarda kuruluşların günümüzün rekabet ortamında rakiplerinden ayrışmasını sağlayacak bir etken haline geleceğine inanmaktayım. Bu noktada her paydaşı için memnuniyet odaklı bir anlayış benimseyen Axa Sigorta'nın Türkiye'deki diğer kuruluşlar için de büyük bir örnek olduğunu ve bu başarının hem geleneksel hem digital medyaya geniş çaplı taşınması gerektiğini düşünüyorum.